Biliyorum şimdi hepiniz merakla bekliyorsunuz konuyu nereye bağlayacağımı. Hemen söyleyeyim o halde konu eskiler değil, bilakis yeniler. Yukarı da yazdıklarımın aksine ekmek ile oynayanlar, ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp dünyaya kazık çakacağını sananlar.
Pek nadir köşe yazarım ben. Genelde haber ve röportaj ağırlıklı yazılar hazırlıyorum. Az köşe yazarım ama öz yazarım. Bugüne kadar yazdığım köşe yazılarım pek çok kimseyi rahatsız etmiştir. Çoğu sevmez beni, işlerine gelmez doğruları duymak. Rahatsız eder yazılarım onları. Yapacak birşey yok. Doğru söyleyeni 9 köyden kovarlarmış. Yaşasın 10. köy diyelim ve ufak ufak dönelim konumuza...
Çocuk yaşta başladığım gazetecilik mesleğinde 25.yılımı geride bırakıyorum. 25 yıl da neler gördüm, neler yaşadım siz hesap edin artık. Mesleğe başladığım yıllar da Gaziantep'te parmakla sayılacak kadar az bir gazete sayısı vardı. Öyle şimdilerde ki gibi gazetenin çay ocağından ayrılıp, iki gün boynunda fotoğraf makinası taşıyıp üçüncü gün gazete açmak için basın savcılığının yolunu tutanlar yoktu. 90'lı yıllarda kameram sırtımda toplantılara gider, orada karşılaştığım meslek büyüklerimin hal ve hatırlarını sorar onlar da sağolsunlar bizlere şefkat gösterirlerdi. Meslek yaşantım boyunca hiç kimseye bir terbiyesizliğim olmadı. Varsa birisi çıksın sen de bize bunu yaptın desin. Ben her zaman burdayım. Yerimde yurdum da belli. Saygımı ve hoşgörümü en kötü olduğum dönemlerde dahi hep korudum. İnsanları kırmamak adına elimden geleni yaptım ve yapmaya da devam edeceğim. Çünkü her insan kendine yakışanı yapar.
Bu şekilde yıllar yılları kovaladı. Gün geldi devran döndü gazeteler, dergiler ve yayın organlarında diğer sektörlerde olduğu gibi ciddi artışlar yaşanmaya başlandı. Hâl böyle olunca son zamanlarda mesleğimiz de gruplaşmalar oluşmaya başladı. Kollara, mangalara ayrıldık resmen. Bu şunun ekibi, şu şunun tayfası, bunlar, şunlar olduk. Yanlışım varsa bir meslektaşım çıksın düzeltsin hatamı. Aynı gemide olduğumuzu, aynı mesleği yaptığımızı ve evde bizlerden ekmek bekleyen yavrularımızı unuttuk. Listeler hazırlanıp kurumlara sunulmuş diye kulaktan dolma sözlere şahit olduk. Ökkeş'e abone ver, Ahmet'e verme, Hüseyin'e az reklam ver, sarı çizmeli Mamed Ağaya çok reklam ver gibi laflar işittik hep. Yıllarını bu işe vermiş bir insanın reklamını, abonesini kesersen ne olacak. Hemen söyleyeyim. Elinden başka bir iş gelmediği için işsiz kalacak ve çocuklarına da ekmek götüremeyecek. Sizin boyunuz uzar mı bilmem ama vicdanı olan herkes bu durumdan rahatsız olacak. Tabiki bu söylediklerim gazetecilik mesleğine emek veren arkadaşlarımı kapsıyor. Yine başka bir meslek dalında faaliyet gösterip te bu işi hobi olarak yapan sözde gazetecilerde var. Gazetecilik hobi değildir kardeşim. O kadar hobi tutkun varsa git balık tut. Tutmuşsun bir grafiker bülten haberlerini indirip indirip yapıştırıyorsun. Haber yaz desem aval aval yüzüme bakıp durursun. Lafa gelince de senden benden daha çok gazeteci bu arkadaşlar. Yazık gelinen nokta çok üzücü. Çok var bunlardan. İsmini dahi yazarken içinde harf unutacak kadar gazeteci olanları gördüm ben.
Bu memlekette haftalık gazeteci, günlük gazeteci ayrımı yapıldı yıllarca. Şantajcı, montajcı gazetecilere geçit yok haberleri yaptık hepimiz. Bir tek ne yapılmadı biliyormusunuz? Gazeteci olan ve Gazeteci olmayan ayrımı yapılmadı. Düşünün bir defa şapkanızı önünüze koyup uzun uzun düşünün. Çocukluğunu gençliğini bu işte geçirmiş, gerçek anlamda bu işe emek vermiş bir gazeteci bu saatten sonra ne yapar. Gözünü bu işte açtığı ve elinden birşey gelmediği için işsizler ordusuna katılır. Evine de ekmek götüremez listeler oluşturduğu iddia edilen arkadaşlarda kına yakarlar artık bir yerlerine...
Zaten son derece zor bir dönemden geçiyoruz. Pandemi ve ekonomi hepimizi sarsmadı mı? Daha da önemlisi sevdiğimiz dostlarımızı, yakınlarımızı kaybettik korona denilen illet yüzünden. Dünya malının yalan olduğu gerçeğini hala mı kabullenemedik. Bu zor dönemde evine ekmek götürmeye çalışan insanların önünü kesmeniz ne kadar doğru soruyorum sizlere.
Abone ve reklamlarını kesin talimatı verdiğinizin iddaa edildiği bir çok kuruluşun işine gelecektir elbette ki bu durum. Kendi içimizde barışık değiliz en başta. Birbirimizi sevmeye biliriz amenna, ama bir birimize saygı duymak zorundayız. Herkesi adaletli olmaya davet ediyorum. Bir gazeteci bilmem ne kurumuna 4 -5 bin TL reklam faturası keserken yine aynı kuruma 300- 400 TL reklam faturası kesmek için çırpınan gazeteciler var. Elbette hak eden ve bu işi layığıyla yapan insanlar alsın hak ettiklerini. Ancak bir çok yerde adaletsizliğin ne yazık ki boy gösterdiğine şahit oluyoruz. Üzülüyoruz. Yazıktır ekmek ile oynamayın.
Yine meslektaşının arkasından kendince pirim yaptığını düşünerek boşver ona verme diyen ve başka bir yerde o boşver dediği meslektaşı ile karşılaştığında can ciğer kuzu sarması olan dansözler var. Bu dansözlere de artık para takmanın zamanının geldiğini düşünüyorum. Bu kadar kıvırtmanın bir bedeli olmalı elbet. Şimdi Kurban bayramı geldi kapıya dayandı. Eminim bu dansözler üç kuruş daha fazla bayram ilanı alabilmek için, ve göbeklerini biraz daha şişirmek için çalışmalara başlamışlardır. Yazımın başında belirttiğim bakkal Mehmet Amca kadar deli kanlı olun ve Aziz mübarek gün kimsenin ekmeği ile oynamayın. Yazıktır yazık...








